Geçenlerde kahve içmek için gittiğim mekanın dışarıdan görünmeyen ama oturduğumda dikkatimi çeken, tepenin alt kısmında güneşlenmek ve denize girmek için çok hoş bir plajı bulunduğunu fark ettim. Biliyorum ki hayatta hiçbir şey uzaktan göründüğü gibi değildir. Yaklaşın yaklaşın sadece sokar.
Orada çalışan görevli ile biraz sohbet ettiğimde denizde Sokar balığının çok olduğunu ve denize girerken dikkatli olmam gerektiğini söyledi. Ben de kimmiş bu Sokar balığı bir tanışalım dedim. Hatta bir bakayım elektrik alıyorsam tadına da bir bakarım. Gerçi yaptığım araştırma sonucunda bana pek cazip gelmedi. Tadına bakar mıyım bakmaz mıyım henüz bir fikrim yok, önce kendisi ile iyice bir hasbihal etmeliyim.
Araştırmamda beyaz etli bir balık olan, halk arasında Sokar ya da Çarpan olarak tanınan balığın Akdenize Süveyş kanalı üzerinden geldiği biliniyor. Sokar balığı kaya üzerindeki yosun ve küçük canlılar ile beslenirmiş, ota da epeyce meraklıymış. Hatta bu otçul tarafı yüzünden ona inek denildiğini de okudum.
Çok sivri 37 - 40 adet dikeni ile soktuğunda bayağı bir acı veriyormuş ancak kalıcı bir hasar bırakmazmış. Sokar avı hamur ekmek ile yapılıp, kefal takımına benzer şekilde bir takım ile avlanırmış.
Çarpan balığı, Haziran - Eylül ayları arasında büyük sayıda üreme yaparlarmış, bu aylardan sonra suyun soğuması ile yağlanan eti daha lezzetli olurmuş. En çok av verdiği aylar Ağustos - Kasım sonlarına kadarmış. 1.5 kiloya kadar büyüklerini de görenler olmuş.
Eğer Sokar balığı yakalamışsanız, önce balığın başı ve dikenlerini ayırmanız gerekiyor. Burada çok önemli bir bilgiyi eklemek istiyorum; dikenlerini ayırsanız bile dikenlerinin içindeki zehir hala aktif halde olduğundan dikkatli olmanızda kendiniz için büyük fayda var. Zaten en acısı bu olsa gerek, ölmüş balık tarafından sokulmak insanın tüm karizmasını oltanın ucuna takar ve sallar.
Zeytinyağlı Sokar mezesi için;
Balığın fileto şeklinde çıkan et kısımlarını unlamadan kızgın yağda kısa bir süre kızartılır. Hazırlanan tabağa bu filetolar; sızma zeytinyağı, sarımsak rendesi, tuz, kırmızı biber, isteğe göre kimyon ve limon ekleyip karıştırılır ve servise sunulur. Afiyet bal, şeker olsun.
Zeytinyağlı Sokar tarifi için tıklayınız.
Zehirli Balıkların Yol Açtığı Zehirlenmelerde ise;
Tedavi Yöntemleri: Zehirli balık çarpmalarında tedavi acıyı hafifletme, zehrin etkisini önleme ve enfeksiyona karşı önlem alma yönünde gerçekleştirilmeli ve tedaviye zaman geçirmeden derhal başlanmalıdır.
1. Yarada gözle görülebilen herhangi bir diken, deri parçası veya yabancı bir cisim varsa yara temizlenmelidir.
2. Yarayı temizlemek amacıyla temiz içme suyu tercih edilmelidir, yoksa deniz suyu kullanılabilir.
3. Sıcak (45 - 60oC) muamelesi de pek çok deniz canlısının zehrini etkisiz hale getirir. Yaralanan bölge dayanılabilecek en sıcak suda 30-90 dakika bekletilmelidir. Acının devam etmesi durumunda sıcak su tedavisi tekrarlanmalıdır.
4. Kanama yoksa, yaranın üzeri kesinlikle kapatılmamalı; kanama varsa hemen durdurulmalıdır. Mekanik yaralanmalar da kan akışı durdurulduktan sonra temizlenip pansuman edilmelidir.
5. Yarada enfeksiyon belirtileri varsa bir tıp doktoru gözetiminde tedaviye başlanmalıdır.
01 Temmuz 2012
Paraf
“İlginç bir roman olan “Küçük Ağacın Eğitimi”*nde Kızılderili dede ve nine ile Küçük Ağaç adlı çocuk arasındaki ilişki anlatılmaktadır.
YanıtlaSilKüçük Ağacın dedesi, giderek derinleşen, üstü dallara örtülü, hindinin boynundan alçak bir tünel kazar, tüneli derin bir çukura bağlar. Toprağın yüzeyinden tünelin içine doğru mısır taneleri serpiştirir. Yaban hindisi başını eğip taneleri yiye yiye tüneli geçer, çukura girer. Başını kaldırır, çukurun üstü açıktır ama çukur derindir. Tek bir çıkış yolu vardır, başını eğip tünelden gerisin geriye gitmek. Ancak hindi başını eğmeyi akıl edemediği için çukurdan çıkamamaktadır.
Küçük Ağaç dedesine, “Dede, hindi niçin kafasını eğip tünelden dışarı çıkmıyor?” diye sorar. Dedesi ‘Yavrum, hindi kendini herkesten üstün gördüğü için, öğrenebileceği yeni bir şeyler bulunduğuna inanmadığı için, alçak gönüllülük gösterip başını eğemediği için girdiği çukurdan çıkamıyor” der.
Çukurlar içinde kalakalma tehlikesi hepimiz için vardır. Ama eğer tüm insanların onurlarının eşit olduğuna inanırsak bu tehlike bizden uzaklaşır. Daha onurlu bir insan olmaya çalışmak yerine, daha bilgili, daha etkili, daha iyimser, daha sevecen olmaya çalışmak, daha akıllıca olsa gerek. Anadolu’da “Boş başak dik durur” derler.
Dolu ve alçakgönüllü bir başak olduğumuzda, yaşam kalitemiz artacaktır.
Boş başak dik durur.” (s. 73)
Üstün Dökmen - Küçük Şeyler