14 Kasım 2012 Çarşamba

Charles Bukowski ve Özgürlük Bildirgesi

Charles Bukowski (16 Ağustos 1920 – 9 Mart 1994), asıl adı Heinrich Karl Bukowski olan Amerikalı yazar ve şair. Yapıtlarında bazen Henry Chinaski ismini de kullanmıştır. Hayatının çoğunu ABD'nin Los Angeles şehrinde geçirmiştir.

Eserlerinde genellikle toplum dışı insanları ve depresyonu konu alması ve alkolizme yakın bir hayat tarzını anlatmasıyla ünlüdür. Bunun nedeni olarak kendisinin bu hayatı yaşaması gösterilebilir. Bukowski’nin yazılarında kendi hayatını yazıp yazmadığı tartışma konusu olmuştur hayranlarının bir kısmı bunları kurguladığını, çoğunluğu ise yaşamadan bu tip kurguları yapmasının mümkün olmayacağını ve o karakterde bir insanın bu hayatı sürmesinin zaten doğal olduğu görüşünü savunmaktadır.
Bukowski’nin Özgürlük Bildirgesi

Kölelere asla özgür olacakları kadar ödeme yapmazlar. Hayatta kalmalarına yetecek kadarını verirler ki çalışmaya devam etsinler. 
Charles Bukowski

Bukowski, yayıncısına yazdığı ve tam zamanlı işe sahip olmamanın nasıl bir his olduğunu anlattığı mektupta böyle diyordu.

1969 yılında yayıncı John Martin, Charles Bukowski'ye ömrünün sonuna kadar her ay 100 dolar ödemeyi teklif etti. Tek bir şartı vardı: Postanedeki işini bırakacak ve bir yazar olacaktı. 49 yaşındaki Bukowski bu teklifi kabul etti ve 1971 yılında ilk kitabı Postane, Martin'in Black Sparrow Press yayınevinden çıktı.
15 yıl sonra Bukowski Martin'e, tam zamanlı bir işe sahip olmamanın nasıl bir his olduğunu anlattığı aşağıdaki mektubu yazdı.
08.12.1986
Merhaba John,

Mektubun için teşekkür ederim. Sanırım bazen insanın nereden geldiğini hatırlaması çok da canını yakmıyor. Nerelerden geldiğimi iyi biliyorsun. Bir şeyler yazmaya ya da film çekmeye çalışan insanlar bunu doğru düzgün anlatmayı beceremiyor. “9'dan 5'e” deyip işin içinden çıkıyorlar. Hiçbir zaman 9'dan 5'e değildir, oralarda öğle tatili yoktur, hatta işten atılmamak için çoğu yemek arası bile vermez. Bir de fazla mesai vardır ki kitapların çoğu fazla mesaiyi doğru düzgün anlatmayı beceremez ve bundan şikâyetçiysen senin yerini dolduracak bir enayi daima bulunur.

Eskiden ne dediğimi hatırlarsın; “Kölelik hiçbir zaman kaybolmadı, sadece yeni renkleri de içine alacak kadar genişledi.” En acıtanı da, sırf daha beterinden korktukları için, çalışmak istemedikleri işlerini kaybetmeme uğruna verdikleri insanlıkdışı mücadele. İnsanlar kolayca harcanıyor. Korku dolu ve itaatkâr bedenler. Gözlerinin feri sönmüş. Sesleri çirkinleşmiş. Bedenleri de. Saçları. Tırnakları. Ayakkabıları. Yaptıkları her şey.

Gençken insanların böylesi koşullara hayatlarını adadıklarına inanamıyordum. Yaşını başını almış biri olarak hâlâ aklım ermiyor. Bunu niçin yapıyorlar? Seks? Televizyon? Taksitle bir araba satın almak için mi? Yahut çocukları? Aynı hayatı yeniden yaşayacak çocukları için mi?

Bir zamanlar, işten işe koşturduğum vakitlerde, mesai arkadaşlarımla konuşacak kadar budalaydım: “Hey, patron her an gelebilir ve hepimizin işine pat diye anında son verebilir, bunun farkında değil misiniz?”
Öylece bakarlardı, çünkü akıllarına getirmek istemedikleri şeyleri söylüyordum onlara.
Bugünlerde büyük işten çıkarmalar gerçekleşiyor (çelik fabrikaları öldü, teknolojik gelişmeler insana olan ihtiyacı azalttı). Yüz binlercesini kapı önüne koydular ve atılanlar serseme döndü:
“Bu işe 35 yılımı verdim...”
“Böyle olmamalıydı...”
“Ne yapacağımı bilmiyorum...”

Kölelere asla özgür olacakları kadar ödeme yapmazlar. Sadece hayatta kalmalarına yetecek kadarını verirler ki çalışmaya devam etsinler. Bunların hepsini görebiliyorum. Onlar niye göremiyor? Baktım parktaki banklar fena değil yahut bir bar taburesine tüneyip bar kuşu da olunabilir... Onlar beni yollamadan neden önce davranıp da gitmeyeyim oraya? Ne diye bekleyeyim?

Tüm bunları tiksinerek yazdım ama yine de içimden atmak beni rahatlattı. Ve şimdi buradayım, sözde profesyonel bir yazarım artık. Ve hayatımın ilk elli yılını verdikten sonra fark ettim ki bu sistemin de ötesinde çirkinlikler mevcut.

Bir aydınlatma şirketinde çalıştığım dönemde, iş arkadaşlarımdan birinin durduk yerde, “Asla özgür olamayacağım.” dediğini hatırlıyorum. O sırada patronlardan biri (adı Morrie'ydi) yanımızdan geçiyordu ve bunu duyunca müthiş bir kahkaha patlattı. Çalışanının ömrünün sonuna dek burada tutsak kalacak olması onu eğlendirmişti.

Ne denli uzun sürmüş olsa da sonunda o yerlerden kurtulmuş olmak beni keyiflendiriyor. İşte sonunda bu yerlerden kaçma şansını elde etmiş olmak, ne kadar uzun sürmüş olur olsun hiç fark etmez, bana bir tür hazzı, bir mucizenin sağlayabileceği baş döndürücü bir hazzı tattırdı. Artık yaşlı bir zihin ve yaşlı bir bedenden, çoğu insanın böyle bir şeyi sürdürmeyi aklından bir kereliğine de olsa geçireceği bir zamanın çok ötesinden yazıyorum, fakat bu kadar geç başladığım için devam ettirmeyi kendime bir borç biliyorum ve sözcükler teklemeye başladığı, merdivenleri yardım almadan çıkamadığım ve artık bir mavi kuşu kâğıt tutacağından ayıramadığım bir zaman geldiğinde hissediyorum ki içimde bir şeyler cinayet, hengame ve ölesiye çalışmaktan sıyırıp en azından ölmenin cömert bir haline nasıl da vardığımı hatırlayacak (kafam ne kadar bulanmış olursa olsun).
İnsanın hayatını bütünüyle harcatmamış olması önemli bir hasletmiş demek ki, kendimden biliyorum.

Senin çocuk, Hank (Heinrich)

3 yorum:

  1. Hayatı

    I. Dünya Savaşı'nın sonlarında Almanya'ya askeri hizmet nedeniyle gelen Polonya asıllı Amerikan bir babanın ve terzilikle uğraşan Alman bir annenin çocuğu olan Charles Bukowski 1920 yılında Andernach, Almanya'da doğdu. 2 yaşındayken Los Angeles'a taşındılar. 1929 Krizi sırasında Bukowski'nin babası genelde işsizdi ve Bukowski'ye şiddet uygulardı. Çocukluğunda genelde sessiz ve bu nedenle dikkat çeken yazar bazen çıldırış noktasına geliyor kendinden hiç beklenmedik kabadayılıklar yapıyordu. İlk okul yıllarındandan itibaren korkusuz olan Bukowski kendi yazdığı bir eserinde ilkokul öğretmenine "sevişelim" dediğini söylemektedir. Daha o zamandan nasıl birisi olacağı netlik kazanan Bukowski, Los Angeles Lisesi'nden mezun olduktan sonra sanat, gazetecilik ve edebiyat dersleri aldığı Los Angeles Şehir Üniversitesi'nde 1 yıl okudu.
    Yazmaya başladığı günden itibaren yazılarını yayımlanması için dergilere gönderen Bukowski’nin yazıları hep geri gönderilmiştir.
    Ancak 24 yaşındayken "Aftermath of a Lenghty Rejection Slip" isimli kısa öyküsü yayımlandı. İki yıl sonra bir başka kısa öyküsü olan "20 Tanks From Kasseldown" isimli eseri yayımlandı. Bukowski yayıncılık yöntemlerinden hayal kırıklığına uğradı ve neredeyse 10 yıllığına yazmayı bıraktı. Hayatının bu bölümünü ABD'yi gezerek, çeşitli işlerde genellikle kısa vadeli çalışarak ve ucuz pansiyonlarda konaklayarak geçirdi. Hayatının diğer bölümlerinde olduğundan daha yoğun bir tempo ile açlık ile boğuşan ve kadınlarla zaman geçiren Bukowski daha sonra bu yıllarını Factotum isimli kitabında da anlatmıştır. Bu dönemde ki işlerinin kısa vadeli olmasının nedeni de düzen tanımaz kişiliği ve alkol bağımlılığındandı. Bukowski babasına olan nefretini onun aksine bir hayat yaşayarak göstermiş ve bir yazısında da bu yüzden bir hiç olmayı seçtiğini söylemiştir. O babasının aksine olduğu gibi görünen ve bir şey olmamayı hedefliyen birisi olarak kazandığı paraya önem vermiyor ve barlarda günü birlik bir hayat sürüyordu. Zengin amerikalı kadınlarla ilişkiye girdiği dönemlerde onlara kaba dahi davransa etkiliyor onların evlerinde yaşamaya başlıyor ama bir türlü o hayata adapte olamayarak eski hayatına geri dönüyordu ki 1969’da da bunu aç kalmayı seçtiğini söyleyerek ispat etmiş oluyor adeta.Ayrıca ömrünün çoğu denilebilinecek kadar kısmını da hipodromlarda gecirmiş ve bundan yazılarında sık sık söz etmiştir. 1950'lerin başında Bukowski, iki yıldan az bir süre ABD Posta İdaresi'nde posta kuryesi olarak çalıştı. 1955'te ölümün ucundan döndüğü alkol komasından dolayı hastaneye kaldırıldı. Taburcu olduktan sonra bir daktilo satın aldı ve şiir yazmaya başladı.1957'de Barbara Fry ile evlendi fakat 1959'da boşandılar. Bukowski, şiir yazmaya ve içki içmeğe devam etti ve sonra Los Angeles'taki postaneye geri döndü. 1965'te hiç evlenmediği Francis Smith'ten bir kızı oldu. 1969'da Black Sparrow Yayınevi'nden ömür boyu 100 dolar maaş teklifini alınca postaneden ayrıldı. Bir mektubunda şöyle bir açıklaması vardı "İki seçenekten birini seçmek zorundaydım: Posta ofisinde kalıp delirmek ya da yazmaya oynayıp açlıktan ölmek. Ben aç kalmayı seçtim." Posta ofisini bırakalı bir ay olmayalı Bukowski Postane ismindeki ilk romanını bitirdi. 1976'da Bukowski, Linda Lee Beighle ile tanıştı. İki yıl sonra birlikte Los Angeles'ta bir liman şehri olan San Pedro'ya taşındılar. Bukowski ve Beighle 1985'te evlendiler.
    Bukowski, Pulp romanını henüz bitirdikten sonra 9 Mart 1994'te 73 yaşındayken omurilikten yayılan lösemi sebebiyle San Pedro, Kaliforniya'da öldü.
    Bu tip bir hayat yaşadığı için bir çok kez tutuklanmış, dayak yemiş olan Bukowski hayatı, özgün dili ve tarzı ile Amerikan edebiyatına damgasını vurmuş, ülkemizde ise ilk kez Sokak dergisi’nde çıkan öyküleri ile tanınmıştır.

    YanıtlaSil
  2. Bukowski’nin şiir ve öykülerinden oluşan toplam 45 kitap bulunmaktadır. Pek çok dile çevirisi olan yazıları birçok dergide de yayımlanmış olan yazarın kitaplarının çevirisi Avi Pardo’ya aittir.


    Kadınlar
    Yazarın hayatına giren kadınlardan bahsettiği kült olmuş kitabıdır.
    Sıcak Su Müziği
    Bir Tek Ben miyim Böyle Yaşayan
    Dünyevi Şiirlerin Son Gecesi (2 Cilt)
    Kapalı Bir Kapıdır Cehennem
    Gülün Gölgesinde
    Postane (roman)
    Bir dönem çalıştığı postaneden ayrıldıktan sonra yazdığı ilk kitabıdır.
    Pis Moruğun Notları
    Sevimli Bir Aşk Hikayesi
    Sıradan Delilik Öyküleri
    Kendimizde Açtığımız Yaralar
    Sarhoş Çal Piyanoyu, Vurmalı Çalgı Gibi, Parmaklar Biraz Kanamaya Başlayana Dek
    Ülkemizde ismi duyulmuş bir şiir kitabıdır. Özgün şiir tarzı ile dikkat çeker.
    Pansiyon Manzumeleri
    Gece Çılgın Ayak Sesleriyle Yırtıldı
    Ölüler Böyle Sever
    Shakespeare Bunu Asla Yapmazdı
    Doğum yeri olan Almanya’ya yaptığı ziyaretini düz yazı ve şiirlerle hatta resimlerle anlattığı kitabıdır.
    Güneşe Uzan
    Bukowski'nin 9 Mart 1994'teki ölümüne kadar yazmış olduğu mektupları içerir.
    En Kısa Andır Mucize
    Güneş İşte Burdayım
    Kimse Bilmez Ne Çektiğimi
    Kaptan Yemeğe Çıktı ve Tayfalar Gemiyi Ele Geçirdi
    Pulp
    Factotum
    Evden kaçtığı dönemde ki hayatını anlattığı kült eserlerinden birisidir. Kendini en iyi anlattığı kitaplarındandır.
    Ekmek Arası
    Çocukluğu, lise yıllarını, ailesini vesaireyi anlattığı kült eserlerinden birisidir.
    Kaybedenin Önde Gideni
    Bana Aşkını Getir
    En İyi Adamlar Yalnızken Güçlüdür
    Hollywood

    YanıtlaSil
  3. Dostumsan yanımda ol,
    Düşmanımsan karşımda ol.
    Ortada bir yerde isen;
    Benden uzak ol.

    Charles Bukowski

    YanıtlaSil

Yorum yapmak ve siteye üye olmak isteyenler, Gmail hesabı ile siteye üye olabilir, Sitede yorum bölümünde, “yorumlama biçimi” yazan butondan “Google hesabı” yazanı seçerek yorumunuzu yazabilirsiniz.

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.