5 Aralık 2012 Çarşamba

Beyaz Yele - Rene Guillot

Kitabın Yazarı: Fransız, Rena Guillot
Kitabın Çevirisi: Ela Güntekin
Kitabın basım yeri ve yılı: İstanbul 1981
Kitabın Sayfa Sayısı: 116

Kitaptaki Kişiler ve Karakterler:

Beyaz Yele: Annesi Rita gibi soyludur. “İncecik, uzun kulaklı, açılıp kapanan kara gözlü” bir taydır. İnce boyunlu, alımlıdır. Yelesinden kuyruğuna kadar uzanan lekesiz, kar beyazı, kısacık tüyleri vardır.
Rita: Beyaz Yele’nin annesi. Çingeneler yakalar.
Folko: Oniki yaşında, küçük kardeşi ve dedesiyle yaşar. Balıkçılıkla geçinir. Cesur ve sabırlıdır. Kasları gelişkin ve saçları alnına döküktür.
Antonyo: Atları seven, yaşlı at bakıcısıdır.
Ösebyo: Folko’nun hayattaki tek akrabası, dedesidir.
Çingeneler: At hırsızı kötü insanlardır.
Patron: Atları yakalatıp yarıştıran hara sahibi, kötüdür.
Olay Dizisi, Özet, Bölümler:

1. Çingeneler: Akşamleyin Folko, eski sandalla bataklıkta dolaşır. Kayığı durdurunca bir ses duyar. Bu bembeyaz bir tayın nefesinin sesidir. Çocuk taya “Beyaz Yele” diye seslenir ve bu adı olur. Annesi de yakınlardadır. Onlara konuşa konuşa yaklaşır. Rita’nın tüylerini okşar. Daha sonra sandalıyla evine dönmek için hareket eder. İki Çingene olanı biteni gizlice gözlerler, atları yakalamayı aralarında konuşurlar.

2. Kaçırma: Folko çok uzaklaşmamıştır. Adamların öfkeli küfürlerini, atın kişnemesini işitir. Toprağa çıkar, bir ağacın altında olayları gözler. Bir süre sonra kısrak kement ipiyle ayağından yakalanır. Hayvan bir adamın ceketini parçalar onlardan kurtulur. Ancak yavrusu için geri döner. Bu defa Çingenelere çok direnirse de kurtulamaz. İpi kısaltılan anne atı adamlar götürürler. Yavrusu Beyaz Yele ise kayıptır. Folko Beyaz Yele’nin yakınlarda olacağını düşünerek çalılığa doğru koşar. Durur. “Beyaz Yele” diye tatlı, acıyan bir sesle seslenir. Nefesini duyunca. Ona yaklaşır. Ayaklarındaki ipleri dişleriyle kemiren tay çok kızgındır. Folko konuşa konuşa daha da yakınlaşır, ipleri çözmek ister. Beyaz Yele sürekli dişiyle ipi kemirir. Sonunda keser ve ayağa kalkar. Çocuğun omuz hizasındadır. Geri geri giden çocuğu izler. Annesiyle adamların boğuştukları yere gelince duraklar. Sağı, solu koklar. Annesinin götürüldüğü yöne doğru koşar, gözden kaybolur. Folko da kayığını sırıkla iterek kulübelerine gelir.

3. Koca Antonyo: Folko küçük kardeşine yaşadıklarını anlattı. İki hafta sonra yaşlı, at bakıcısı Antonyo kulübelerine dedesiyle konuşmaya geldi. Çingenelerin sürüden bir atı çaldıklarını söyledi. Folko da Rita’nın nasıl yakalandığını, Beyaz Yele’nin durumunu anlattı. Dedesi Folko’nun iyi bir balıkçı, Antonyo ise yetenekli olduğu için iyi bir seyis olacağını belirtir. Yaşlı seyis ile Folko ovada, bataklıkta Beyaz Yele’yi aramaya çıkarlar. Çocuk uzaktan tayı görür. Yaklaşırlar. Bir yandan da Antonyo’nun bindiği at kişnemektedir. İki hayvan seslene seslene yakınlaşırlar. Bu Beyaz Yele’nin ağabeyidir. Çamurlara belenmiş, kirlenmiş tay çok halsizdir. Antonyo onun iyileşeceğini söyler. Beyaz Yele at sürüsüne katılır.

4. Beyaz Prens*

5. Av: Antonyo ve genç seyisler Beyaz Yele sıkıştırıp yakalamaya çalışırlar. Kovalayarak çitlerle çevrili yere soktular. Bir seyis kemendini boynuna geçirdi. Patron ve Antonyo da oraya geldiler. At ipini kopardı. Antonyo da çitin kapısını açınca oradan hızla uzaklaştı. Yaşlı seyis tayın boynunu kırabileceğini gerekçe gösterdi.

6. Düşler Gerçekleşince: Folko uyanıp kahveyi ısıtır, dedesine seslenir. Kahvaltısını yapar. Kayığı ile göle açılır. Şanslıdır. Balıklar tutar. Beyaz Yele’yi gördü, bakıştılar. Bir süre sonra sesler, koşuşmalar duyuldu. At huysuzlandı. Patronun atına saldırdı. Dişledi, toynaklarıyla gövdesini dövdü, göğsüyle onu itti. Patron da dengesini kaybedip atından düşünce çok kızdı: “Pis hayvan! Saldım gitti seni! Kim isterse o alsın.” Folko çekinerek: “Bana… Bana bile verir miydiniz onu?” dedi.

Patron bu yalınayak, karışık saçlı çocuğu süzer. Yamalı daracık bir pantolonu, bir de eski püskü gömleği vardı. Patron “yaban oğlan” dediği Folko’nun Antonyo’nun dostu olduğunu öğrenince: “Atıma göz koyan küçük baldırı çıplak bu demek. Şuna bakın, dik dik bakıyor. Eh, peki, öyle olsun. Sana bile veririm atımı, bacaksız. Yakaladığın gün senin olsun o. Eh, bir de bakmışsın balıkların kanat takmış uçuyorlar.” Folko alaylı bu sözlere rağmen Beyaz Yele’nin kendisine bırakıldığına inanır. Biraz ilerleyince tayla karşılaşır. Patronunun yere düşen kemendini de almıştı. Atın boynuna kemendi geçirir. Folko’yu Beyaz Yele ovada boydan boya sürükler. İkisi de yorulurlar. Beyaz Yele artık kendisinidir. İpinden tutarak kulübelerine getirir. Dedesi kızar. Folko da atı çitlerin içine koyar. Boynundaki ip de düşer. Beyaz Yele içgüdüsüne uyarak çitleri yıkar ve tekrar özgürlüğüne koşar.

7. Bahar Yarışmaları: Antonyo ile Ösebyo çocuk ve taydan konuşurlar. Antonyo Patronundan şikâyetçidir. Eski arkadaşı Cuzeppe’nin evine yardımcılıkla girmeyi düşünür. Folko’ya rastlamadı. Folko sazlık ve ovada dolaştı. Dönerken sesler duydu, yoluna devam etti. Kısrakların güç, önderlik gösterisi zamanıydı. Beyaz Sele ile Siyah Prens sürürünün liderliği için öldüresiye kapışırlar. Beyaz Yele mücadeleyi kazanır. Yağmur yağar. Folko da evine ulaşır. Sabahleyin etrafı toplarken dışarıda bir ses duyar. Beyaz Yele kendi kendine gelir. Çocuklar şaşkın ve mutludur. Çitlere giren atın yaralarını Folko temizler, iyileştirir. O gün dedesi ağları çekmeye gider. Çocuk bir haftayı Beyaz Yele ile geçirir. Antonyo gelir birlikte iplerle başlık yapıp takarlar. Folyo Beyaz yele’nin üzerine binince huysuzlanan at onu düşürür ve yine kaçar gider.

8. Beyaz Yele Kayıplara Karışıyor: İki hafta geçer. Sürünün lideri Siyah Prens’ti. Beyaz Yele görünürlerde yoktu. Antonyo hafta sonu kasabadaki bayrama Folko’yu götürmeye karar verir.

9. Bayram: Antonyo kasabada dostu Cuzeppe’ye onunla kalma kararını da söyleyecektir. Folko ile giderler. Folko atı ahıra götürünce Rita ile karşılaşır. At eski efendisine kavuşur. Folko boğa güreşlerini, at yarışlarını ve sirki beğenir. Patron atlarını sirk sahibine satmayı düşünür. Cuzeppe de Antonyo’ya evinin açık olduğunu söyler. Eve dönerler Antonyo da geceyi kulübede geçirir.

10. Atların Efendisi: Patron sirk sahibinin çok azgın bir at satın almak istediğini açıklar. Beyaz Yele’nin yakalanmasını ister. Antonyo da onu Folko’ya verdiğini ileri sürer. Patron da sabah ava çıkılacağını söyler. Sabah Antonyo Folko’ya haber vermek için kulübeye geldiğinde onun sandalıyla balığa çıktığını öğrenir.

11. Güzel Bir Düş gibi: Beyaz Yele tepelerde kişnemektedir. Folko da sazlıktadır. Avcılar atın peşine düşerler. Beyaz Yele sazlığa saklanır. Patron sazların yakılmasını buyurur. Folko sesleri ve duyar, dumanı ve kızgın Patron’u görür. Yaklaşır ve koşmaya başlar. Alevlerin arasından geçerek Beyaz Yele’ye ulaşır, okşar ve sırtına binerek onu adamların elinden kurtarır. Antonyo’nun bulunduğu yerden çemberi yarıp ırmağa yöneldiler. Patron:”Dön küçük, dön! Atı sana verdim gitti. At senin artık.” diye avaz avaz bağırırken adamların da “Folko! Folko!” haykırışları duyulur. Irmak açık denize doğru akıyordu. Çocukla at da sürükleniyorlardı: “Atın boynuna sarılmış giden Folko, tatlı bir uyuşukluk içindeydi. Tıpkı uykuda gibi… Birlikte yüzdüler, yüzdüler. Irmağın ezgili suları kulaklarına tatlı bir ninni fısıldıyordu. O güzel su, büyük ırmağın akıntısı boyunca çocuklarla atların hep dost olduğu büyülü bir adaya sürüklüyordu şimdi onları.”
Metin: *Beyaz Prens

“Bey soyundan,” demişti Antonyo. Koca seyis, bütün yaşamını bu atlar arasında geçirmişti. Oynaşmalarından, yarışıp boy ölçüşmelerinden, boğuşmalarından, saf kan soylu atları seçmesini bildirdi.

Beyaz Yele, kendisine bağlanan umutları boşa çıkarmıyordu. Öbür taylardan daha ince uzundu. Göğsü geniş ve açıktı. Sihirli bacakları kaslıydı.

“Demir gibi bir at,” diye gururlanıyordu Antonyo.

Zorlu bir attı Beyaz Yele. Kanı kaynıyordu. Hele öfkesi korkunçtu. Bataklıktaki her kıpırtıdan, kendi gölgesinden bile korktuğu bir çağda, anasından koparıp ayırmışlardı onu. Bu korkunç olay başından geçtiğinde gencecik bir taydı. İşte bunu bir türlü unutamıyordu. İnsanları düşman bellemişti bir kez. Gerçek yabansı hayvanlar gibi, yaban domuzlan, tilkiler gibi Beyaz Yele de insan kokusunu çok uzaktan alabiliyordu.

Ovada bir seyisin gölgesi belirir belirmez, genç atlar sürüsünün başını çeken Beyaz Yele, bir kişnemedir tutturur, sürüye ‘kaç’ işareti verirdi. Antonyo bile yanma bir türlü yaklaşamamıştı.

Ama Beyaz Yele, Folko’yu tanıyordu. Çocuk, kaç kez sandalını bataklığın öbür ucuna iterek, sürülerin yayıldığı geniş alanlara ayak basmayı başarmıştı. Atlar gün batarken ırmağa su içmeye inerdi. Çocuk, dostunu sürünün arasında hemen seçer, Beyaz Yele’yi çağırırdı. Genç at, oldukça soğuk bir kişnemeyle karşılık verirdi ona. Oysa dostuna seslenirken, sesi daha tatlı çıksın isterdi. Ürkek ürkek yaklaşırdı çocuğa.

Bir boyda oldukları çağda, su kıyısındaki ilk karşılaşmalarını anımsardı belki. Serpilip gelişmiş, koskoca bir at olmuştu. Tatlı sözleriyle kaçmasına engel olan bu parmak kadar çocuğa tepeden bakıyordu artık. Beyaz Yele, bu dost sesin okşayışını duyar ama atlar ülkesinin sınırını çizen bataklık kıyısında, Folko’nun birkaç adım ötesine gelip dururdu.

“Sen insanoğlusun. Aynı soydan değiliz,” der gibiydi.

Aradan mevsimler geçti. Folko, dedesinin isteği üzerine, ırmak boyundaki balıkçıların yanında çalışmaya başladı. Bir av dönemi boyunca bu işi yaptı. Karanlık basana kadar ağ atıyor, ağ topluyordu. Ağlar ellerini yırtıyordu.

Akşam olunca, öbür adalar gibi, ılgın ağaçlarıyla çöğen otlarıyla kaplı küçücük bir adanın balçıklı kıyısına yanaşırlardı. Bu adacık, sulara kapılmış, ağır ağır denize sürüklenirdi sanki. Balıkçılar, balık çorbalarını pişirmek için ateş yakarlar, sonra bir örtüye sarınır, otların arasına uzanıp açıkta yatarlardı.

Bütün gününü balıkta geçiren Folko, yorgun düşerdi, ama uzandığı yerde uzun süre gözünü kırpmaz, Beyaz Yele’yi düşünürdü. Kulübesinden, bataklıktan, sürülerden uzaktayken bile, dostu Beyaz Prens çıkmazdı aklından.

Bir akşam, küçük teknenin tayfaları, sularda salınır gibi duran adacıklardan birine yanaştıklarında, Folko, çamurda taze at izleri gördü. Gördüklerini tekne sahibine anlattı. Balıkçılar, çorbalarını içtikten sonra, ateşin başına toplanmışlar, uykudan önceki son cigaralarını tüttürüyorlardı.

“Ben pek atlardan anlamam,” dedi patron. “Ama söylenenlere bakılırsa aralarında pek tekin olmayanlar varmış.”

“Nasıl yani?”

“Garip davranışları olurmuş bu atların. Kudurmuşçasına birbirleriyle didişip dururlarmış. Öfkeleri de öyle korkunç olurmuş ki, öbürleri onları sürüden kovarmış. Sonra bîr başına yaşayanlar da varmış aralarında. Gururlu olurmuş böyleleri. Bütün dünya kendilerine ait bir koşu alanı olsun isterlermiş. Günün birinde de kaçıp sürüden ayrılırlarmış.”

“Siz hiç böylelerini gördünüz mü patron?”

“Evet. Kocamış büyük bir at bilirim. Bir zamanlar adalara gelirdi. Kendini ırmağın kollarından birine atar, yüzmeye başlardı. Onun ülkesi bu adacık olmalıydı. Sonra sürüsüne geri dönerdi.”

Folko, dostu Beyaz Yele’yi düşünüyordu. Gururlu, dik kafalı Beyaz Yele’yi. O da insanlardan kaçıyordu. Gücünü öbür atlara zorla kabul ettirmeye çalışması olağandı. Küçük balıkçı, kumsalda uykuya dalarken, kendini akıntıya kaptırmış ırmağın ortasındaki ıssız adaya yüzen, orada bir basma dolaşan Beyaz Prensin imgesini gözlerinin önüne getirmeyi seviyordu.


1 yorum:

  1. Her gün biri çıkar, başlar ben, ben demeye,
    Altınları gümüşleriyle övünmeye.
    Tam işleri dilediği düzene girer:
    Ecel çıkıverir pusudan: Benim ben, diye.

    Omar Hayyam

    YanıtlaSil

Yorum yapmak ve siteye üye olmak isteyenler, Gmail hesabı ile siteye üye olabilir, Sitede yorum bölümünde, “yorumlama biçimi” yazan butondan “Google hesabı” yazanı seçerek yorumunuzu yazabilirsiniz.

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.