10 Haziran 2013 Pazartesi

Kenger Dikeni

Sevgili etraf dostları, bugün sağlık konusunda bitkileri biraz daha yakından tanımaya çalışacağız.
Onu, Bodrum pazarında bir köşede kenger dikeni satarken tanıdım. Altmışını çoktan aşmış bedenini, düşersem bir daha kalkamam, korkusuyla taşır gibiydi. Önündeki bohçada yalnız kenger dikeni vardı.

Kengeri, diğer satıcılardan bir – iki lira daha pahalı satıyordu.

Ben, “Neden daha pahalı?” diye sormadan; “Rüzgâr demem, yağmur demem; dağlarda, dere boylarında, insanların en az olduğu yerlerden kazarım kengerleri.”demişti.

Adı belki Hatçe’ydi, belki Ayşe, belki Zühre… Bildiğim kadarıyla Çomakdağlıydı. Kozağaçlı da olabilirdi, Karacahisarlı da…

“İki kızım var.” demişti birinde. “İkisini de şu kenger dikeninin sayesinde okuttum. Biri öğretmen oldu, öteki de hemşire.”

Onu belki önümüzdeki kış belki de bir sonrakinde pazarda göremeyeceğiz.

İki kap yoğurdunu, bir torba çökeleğini, bir topak tereyağını, üç beş kilo otunu satıp tuzunu, şekerini satın alan; okuldaki, askerdeki yavrusuna harçlık gönderen köylüler pazarlarımızdan el ayak çekecekler. Bu gerçeği düşündükçe aklımı yele veriyor, bizi yönetenlerin ikide bir övdükleri, son altmış yıla dair sorular üretiyorum durmadan:

Bu ülkede 1950’lerden itibaren köylerden kentlere göç neden teşvik edildi? Haşhaş neden yasaklanmıştı? Ya tütün?

Devlet, köylünün, başka ürünler yetiştirilmesi konusunda herhangi bir çalışma yapmadan pancara, fındığa, çaya neden sınırlamalar getirmişti?

Zeytin, mandalina son 8-10 yıldır neden dalında kalıyor?

Çiftçinin ve besicinin girdileri tavan yaparken satış fiyatları niçin yerinde sayıyor?

Türkiye, daha düne dek tarımda dünyanın kendi kendine yetebilen ender ülkelerinden biriyken bugün kurbanlık hayvanını dahi ithal eden bir ülke durumuna düşmesinin açıklamasını kim yapabilir?

Acaba köy okullarının kapatılması büyük bir fotoğrafın bir parçası olabilir mi diye düşünen var mı?

Dahası, Güneydoğu’da 30 yıldır süren örtülü savaşın cambaza bak oyunu olduğunu düşünürsek bir komplo teorisi mi üretmiş oluruz?

Köyler, bir devletin kılcal damarlarıdır. Son 60 yıl, bu kılcal damarları kurutma sürecinden başka hiçbir şey değildir.

Önümüzdeki yıl, bu sıralarda yerel seçimlerimizi yapmış ve oylarımızla köylerimizi tarihin çöplüğüne göndermiş olacağız. Turgutreis’ten Seki’ye 12.761 km2’lik Muğla’da, 49 belde ve 396 köy bir günde mahalle oluverecek.

Bazı safdiller de gözümüzün içine bakıp “Şeherli oluyoz efem!” diyecek ve bir sosyolojik katliamı, kalkınma diye yutturmaya çalışacaklar.

Onlar, mahallelerde Ayşe bıllaların ahırlarında inek, Hatçe gelinlerin kümeslerinde tavuk beslemesinin yasak olduğunu bilmiyorlar mı sanıyorsunuz.

Artık köylerde tarımla uğraşabilecek genç nüfus yok gibidir. Yakın zamanda köylerde tarımsal işletmeler kurabilen ya da onların üreteni olabilen köylüler dışında kimse kalmayacaktır. Yaşlı nüfus, yavaş yavaş bu dünyadan göçüp giderken su, elektrik, çöp vergilerini dahi ödeyemeyenler de eldeki avuçtakini satıp kentlerin varoşlarına sığınacaklardır.

Anadolu’nun verimli toprakları, uluslararası tarım tröstlerine, tekellerine hazırdır artık.

Eğer 25-30 sene sonra köylerimizi uluslararası şirketlerin çiftliklerinin ikmal merkezleri olarak görmek istemiyorsak bu büyük fotoğrafın son parçalarının yerleştirilmesine izin vermemek zorundayız.

Kenger dikeni, bu toprakların has bitkisidir. O, aşımız- işimiz olduğu sürece bizimdir. Ayıklaması zahmetli olsa da sofralarımızdaki tadı, kesinlikle, bizim olmasındandır.

Kaynak: Hamdi Topçuoğlu


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yapmak ve siteye üye olmak isteyenler, Gmail hesabı ile siteye üye olabilir, Sitede yorum bölümünde, “yorumlama biçimi” yazan butondan “Google hesabı” yazanı seçerek yorumunuzu yazabilirsiniz.

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.