Belli başlı bir kimliğim yok benim,
Bazen maden ocağında göçük altında bir işçi,
Bazen de gözaltında öldürülen gazeteciyim.
Bazen aydınlık düşlediğim için idam edilen bir militan,
Bazen de semah dönerken yakılan bir aleviyim.
Bazen cezaevinde katledilen bir hükümlü,
Bazen de tecritte hasta bir tutsağım.
Bazen sabah akşam çapa yapan bir köylü,
Bazen de kavalıyla dağlar aşan bir çobanım.
Bazen polis copu altında özgürlük diye haykıran bir nefer,
Bazen de kafası dipçikle ezilen bir Kürt çocuğuyum.
Bazen savaş ve silahı reddeden bir asker kaçağı,
Bazen de memleket hasretiyle yanıp tutuşan bir sürgünüm.
Çoğu kez de bunların hepsiyim, çünkü ben bir insanım.
Duygu Oruç
Bu güzel ve anlamlı şiiri tüm insanlara armağan ediyorum.
00.51
Cumartesi
26 Şubat 2011
Cumartesi
26 Şubat 2011
“Dört ayrı dilde dört aynı yasak
YanıtlaSilDört ayrı zincirde dört aynı tutsak”
Ey Avrupa’nın dağ duruşlu çukurları
Dört ayrı parçaya böldünüz bir gelini
Kendisine hiç mi hiç sormadan
Aşkın beyazlığını bile mutluluğa yormadan
Paramparça bıraktınız tüllerini
Geleceğini kan revan
Ağlıyor hala dört ayrı ülkenin dağlarında
Saçları nehir ki yalnızca kan revan
Utan ey dünya
Beyazlara karşı kapkara utan
Neydi o verilen sözlerin ardında yatan
Dört ayrı dilde dört aynı yasaktır şimdi
Dört aynı zincirde dört aynı tutsaktır
Her bir ferdi Baba İshak’tır
Simavnalı Bedrettin’dir
Sivaslı Pir Sultan’dır
Asıldıkça yeniden çoğalır tükenmez
Ki sözleri kendi dilinde hep yasaktır”
İsmail Beşikçi