Bir aşk hikâyesiydi yaşadıkları, her aşkın mayasında vardı ayrılık onlar da nasiplendiler. Masum Yiğit kaleme almış bu hazin aşk öyküsünü, okudukça ve tanıdıkça Mem û Zîn’i seveceğinize inanıyorum.
Kim bilebilirdi ki, aynı isimde üç kişi olduğu ve bu üç kişilerin aşkları yüz yıllarca dillerde destan olacağını.
Hiç kimse bunu bilemezdi, Mir Sévdin de buna hiç ihtimal vermiyordu. Mezopotamya topraklarında hep yaşanan ve gözle görülür bir şekilde gerçektir, ancak neredeyse bütün Mezopotamya halkı bu gerçeği görmezlikten geliyorlardı, halende görmezlikten geliyorlar. Her ne kadar erkek çocukları bir başka birine aşık olduğunu düşünseler de, kız çocuklarının ne birine nede birinin kızlarına aşık olduğunu veya olacağını da asla düşünmüyorlar. Aslında bir gerçeği görmezlikten geliyorlar. Erkek çocuklarının aşık olduğu kişi bir kız olduğunu ve bu kız da kendileri düşündükleri bir ebeveynlerin çocuğu olduğu nasıl da düşünemiyorlar.
Hiç kimse bunu bilemezdi, Mir Sévdin de buna hiç ihtimal vermiyordu. Mezopotamya topraklarında hep yaşanan ve gözle görülür bir şekilde gerçektir, ancak neredeyse bütün Mezopotamya halkı bu gerçeği görmezlikten geliyorlardı, halende görmezlikten geliyorlar. Her ne kadar erkek çocukları bir başka birine aşık olduğunu düşünseler de, kız çocuklarının ne birine nede birinin kızlarına aşık olduğunu veya olacağını da asla düşünmüyorlar. Aslında bir gerçeği görmezlikten geliyorlar. Erkek çocuklarının aşık olduğu kişi bir kız olduğunu ve bu kız da kendileri düşündükleri bir ebeveynlerin çocuğu olduğu nasıl da düşünemiyorlar.
Adıyaman (Müğrüb) şehri geleceğin tek veliahttı olan Mem günün birinde hiç tanımadığı bir toprakta âşık olacağı kız yüzünden öleceğini asla bilmiyordu. Beyliğin tek evladı olan Mem daha yeni ergenlik çağına girdiğinde, onun yerine bir başkaları düşünüyordu. Mem daha dünyaya gelmeden önce de onun yerine bir başkası düşünüyordu. Hayatı boyunca bir başkası onun yerine kararlar verecek ve kendisi istediği değil de, başkaları istedikleri yere gidecek, kendisi istediği yerde oturmayacak, bir başkası istediği yerde oturacak. Mem en doğal hakkı olan gönlünü de kendisi istediği kişi değil, bir başkası istedikleri kişileri sevecek ve evlenecek. Aksi takdirde sevdiğine kavuşmadan ölecek.
Nevroz; baharın başlangıcı, kanların hızlı dolaştığı ve gönüllerin coştuğu 21 Mart da Mezopotamya da hep bayram olarak kutlanmış. MEM Ü ZİN destanında Éhmedé Xané hep sevgiyle söz etmiştir. Günümüz Mezopotamya da bu bahar şenliğine siyasi duygular karışmış renklerin yasak olduğu bir ortamda kutlamaktadır. Böyle bir bayramda Mezopotamya da fanilerin coştuğu gibi, cinler de coşmuş olsa gerek. Hasankeyf’ın kuytu kayalıkların mağaralarında toplanıp Fanileri düşünmeye başladıklarında. Kendi çevrelerinde en güzel kız ve en yakışıklı erkeğin kim olduğunu bir birine sorduklar, her kes kendi düşüncesini söyleyip, sihir gücünü kullanarak sihirli ayna da güzel olarak düşündükleri kişileri bir birine gösterdiklerinde sonuç olarak MEM Ü ZİN gecenin en güzeli seçileceğini bir çok cinde bilmiyordu. Ancak MEM Ü ZİN gösterdiklerinde hiç birinin şüphesi kalmadı. Ancak cinlerin şahı sadece cinlere bir soru sordu ve ardında emir verdi. Müğrüb şehrinde Mem ve Cizre kentinde ZİN bir birini tanıyorlar mı. Şüphesiz toplantıda bulunan bütün cinler “Hayır” dediklerinde, Şah emir verdi. “Bu gece onları bir araya getirin” diye emir verdiğinde. Hemen cinler harekete geçtiler.
Adıyaman şehrin üstünde ince bir duman tütüyordu. Mem ü Zin yaşadıkları vuslat bir gecenin ardında, artık yaşadıkları yaşantı onlara ait değildi. Kendi benlikleri onlardan alınmış, bir başkası tarafından kontrol ediliyorlardı. Kendi istedikleri gibi değil, başkaların istedikleri gibi de yaşayamazlardı da. Bir birini görmeden sudan çıkmış balık gibi, hayalları yaşamlarının bir parçası oldular. Ancak her ikisi de evrenin neresinde olduklarını bilmiyorlardı. Sadece sevdiklerin bulundukların şehrin adını biliyorlardı.
Bütün müğrüb şehrin halkı MEM’e yalvarmasına rağmen, babasının kendisi için, görevlendirdikleri korumaların yanı sıra kendi atına binerek kale’nin etrafında yüksek duvarın üstünden atlayarak dışarıya çıktı. Mem ardında bir çok insanı yüz üstü bıraktığını iyi biliyordu. Hiç kimse onun bir meçhule gitmesini istemiyorlardı. Bu nedenle babasıyla dargındı, sadece annesiyle vedalaşarak duvarlardan atlayıp sadece adını bildiği ama hangi tarafta olduğunu bilmediği Cizre’yi bulmak için çıkıp gitti.
Éhmedé Xané’nin hayal ettiği ve sadece gecenin karanlığında birkaç saat yanında kaldıktan sonra kendisine yüzüğünü hediye ettiği kızın peşinden gitti. Sadece adının Sité ye Zin olduğunu biliyordu. Cizre şehrinde aynı ailenin içinde Sité isminde üç tane vardı. Bütün karışıklığa neden olanda bu isim benzerliği olunca. Ceza da kaçınılmaz oluyordu bu cudi dağın yamacında ki şehirde.
Mezopotamya topraklarında hep Béko veya Békolar var olmuşlardır. Mir Sévdin’in oda hizmetleri yapan Béko’nun kızı Dicle suyun kenarında çamaşır (yün) yıkamaya gitmiş, aynı zamanda Mem yanına uğrayıp sadece gerçek Sité’nin peşinde olduğunu nasıl bulacağını sorulduğunda Béko’nun kızı adım Sité demiş ve aynı anda yakışıklı olan Mem’e âşık olmuştu. Ancak Men parmağında taşıdığı yüzüğün sahibini bulmanın peşindeydi.
Mir Sévdin; Cizre’nin tek hâkimi ve saltanat yaşıyordu, ancak o kadar bilge olmasına rağmen birçok konuda Béko’nun sözlerini dinliyordu. Dışarıdan kendisine haberler getirir şehirde olan bitenleri anlatıyordu. Mem’in geldiğini ve kız kardeşi için geldiğini de ilk olarak Béko dan öğrenmişti Mir Sévdin. Ancak soylu bir aileden gelme olduğunu bildiği için, meclis kararı beklemesini gerektiğini söylediğinde Béko hemen fesatlığa başladığında Mem için fazla bir seçenek yoktu.
Béko veya Békoların hâkim olduğu bir yerde nasıl aşk galip gelebilir ki. Kabarmış duygularını hiç kimseden saklamıyorlardı, uğrunda ölünecek sevgiyi bulsa da, kavuşmadıktan sonra yaşamanın ne değeri kalır. Yaşamının ne değeri olabilir ki, sevginin değeri olmadığı yerde. Kavuşamayacağın bir sevginin peşinde gitmek, yaşarken ölmenin diğer açılımıdır. Ancak bütün aşıklar gibi ne MEM nede ZİN bunu kabul etmediler. Her aşık gibi, kavuşacağı günü düşünerek hayatında devam etmek istiyorlardı.
Hayat hep tesadüflerle görünse de hiçbir şey tesadüf olmadığını her zaman savunmuşumdur. Mem’in Cizre’ye geldiği gün, Béko’nun kızı Sité’nin suyun kenarında çamaşır yıkaması hiçbir zaman bana tesadüf gelmemiştir. Asırlardır Mezopotamya topraklarında astroloji kullanılmış ve yıldız bilimi çok gelişmiş. Her zaman yıldız fallarına inanmışlardır. O gün Mem’in Cizre’ye geleceği birçok kişi biliyordu. Bilenlerin arasında ne yazık ki, Béko olduğu için, suyun kenarında MEM ile Sité’nin buluşması dahası karşılaşması kaçınılmaz oldu. Dünyada ilk yerleşimlerden biri olarak Mezopotamya kurulduğundan bu güne hep planlar kurulmuş ve biri o planları yok etmek için uğraşmışlardır. Mem aşık olduğu kıza kavuşmanın hayalını planlarken, Béko bunun tam aksini düşünüyordu. Mem ile kızının birleşmesini düşünüyordu. Bunun altında kıskançlığın gerçeği vardı.
Cudi dağın eteklerinde telaşlı bir kargaşa sesi duymaya başlamıştı, Kara Tajdin evini ataşe vermiş cayır cayır yanıyordu. Kara Tajdin’in hanımı Sité hemen Mir Sévdin’e koştuğunda. Birçok kişilere göre bu delilik belirtisiydi. MEm Ü Zin’e göre onların kavuşması için yapılmış en büyük fedakârlıktı. Mir Sévdin’e göre, olağan şeydi. Béko’ya göre ise, gerçek temeli bildiği için, Mir Sévdin saraydan ayrılması için bir plandı. Mir Sévdin’e sadece Kara Tajdin’nin çok sinirlendiği ve yanan evi değil, hayvanların ağılı olduğunu söylüyordu. Tabii ki Mir Sévdin gerçeği bilmediği için elbette Béko’ya inandı.
Béko aceleyle hemen gidip zindanda Mem’e yalandan haber vermesi. Béko da anlamış olmalı ki, artık Mem kızına ait değildir, Zin’eye ait olacağını. Ancak bunu içine sindiremedi. Benim olmayacaksa bir başkasının da olmasın düşüncesiyle hemen Mem’e gidip “Zin gelin olup gidiyor”, demesi Mem’in ölümüne yetiyordu. Ama bu aşk sadece Mem’i götürmedi, Zin de sevdiği öldüğünü görünce, kendisi de daha fazla dayanmadı. Böyle büyük bir aşka yapılan büyük iftiranın ardında ikisi de öldüler. Ancak bütün bunlara neden olduğunu düşündükleri kişi Béko’yı da ardında yaşatmadılar.
Mezopotamya toprakların da sevdiğine kavuşmadığı veya sevdiği bir başkasının olduğu için ölen tek kişi Mem değildir. Ancak Éhmedé Xané bu eseri kaleme aldığından dolayı, günümüze kadar geldi ve halen de devam ediyor. Daha sonrası da bir başka biri tam anlamıyla esere sadık kalmamakla beraber filmini çekti. Ben de dahil bir çok insan bunun üstüne yazılar yazdı. Ancak var olan bir gerçektir ki, böyle bir aşk yaşanmış ve uğruna ölünecek sevgiyi bulmuşlardı Mem û Zîn.
Fırat
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yapmak ve siteye üye olmak isteyenler, Gmail hesabı ile siteye üye olabilir, Sitede yorum bölümünde, “yorumlama biçimi” yazan butondan “Google hesabı” yazanı seçerek yorumunuzu yazabilirsiniz.
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.