23 Haziran 2012 Cumartesi

Eşkıya Filmi

Yine bir film ve yine bir dev oyuncu Şener Şen, bu haftayı Şener Şen haftası ilan ettim. İlanı duyanlar bir Şener Şen filmi izleyerek günün anlam ve önemini kendi çapında yaşayabilir.


Film 1996 yılında çekilmiş 2012 yılında izlenmesi vacipmiş. Başrollerini Şener Şen ve Uğur Yücel'in paylaştığı, Yavuz Turgul'un  senaryosunu yazdığı ve yönettiği Eşkıya filmi gerçekten birkaç kez izlenecek bir film ya da ben çok sevdim.


Kısaca filmin konusu ise;
35 yıl önce Cudi dağlarında bir grup eşkıya jandarma tarafından yakalanır. 35 yıl içinde eşkıyaların hepsi ya hastalıktan ya da bölgedeki hesaplaşmalardan ötürü can vermiştir. Biri dışında…
Film bu yazı ile başlar.

Baran yani Şener Şen, 35 yıl sonra hapisten çıkınca ilk işi köyüne dönmek olur ama doğduğu topraklar baraj suları altında kalmıştır. Köyde bir tek köyün delisi kadın kalmıştır, diğerleri göç etmiştir. Baran'ı görünce kendi boynundaki kurşun geçirmediğine inandığı muskayı Baran'a verir.
Geçmişin izlerini sürmeye başlayan Eşkıya, yıllardır bilmediği bir gerçeği öğrenir. Hapse düşmesine en yakın arkadaşı Berfo'nun ihaneti neden olmuştur. Berfo, Eşkıya Baran'ın çocukluk aşkı Keje’yi satın alarak İstanbul’a kaçmıştır. Eşkıya ne İstanbul’u ne de arkadaşının adresini bilmemektedir. Tren'de, Tarlabaşı'nın arka sokaklarında büyümüş, pavyon, kumarhane, uyuşturucu muhabbetinin içinde yaşayan Cumali ile yani Uğur Yücel adlı genç adamla tanışır. Onunla birlikte İstanbul'a gelirler. Baran kendi derdinin yanında bir de Cumali'nin derdiyle uğraşmaya başlar.

Baran hem aradığı arkadaşını hem de Keje'yi bulmuştur. Yıllarca hiç konuşmayan Keje, Baran'ı görünce konuşmaya başlar ama kendisi bile kendi sesine yabancı kalmıştır. Bence bu sahne filmin en duygusal sahnesiydi Baran Keje'nin dilini çözmek için muhteşem bir konuşma yaptı. Benim bile dilim çözüldü.
Oğlu gibi sevdiği Cumali'nin ölümüne çok üzülen Baran, onun silahını aldı eline ve ne kadar kötü varsa hepsini temizledi. O sahneler ise filmin en can alıcı sahneleriydi. O gece bir yıldız daha kaydı.

17 Haziran 2012
Paraf

1 yorum:

  1. Geçmişten kurtuluş olmadıkça özgürlük olamaz, çünkü zihin hiçbir zaman yeni, taze ve masum değildir. Yalnızca taze, masum zihin özgürdür. Özgürlüğün yaş ile, deneyim ile ilgisi yoktur; ve bana öyle geliyor ki özgürlüğün ruhu, bilinç ve bilinç dışındaki alışkanlık düzenini anlamakta yatıyor. Alışkanlığı sona erdirmekten değil, alışkanlığın yapısını anlamaktan söz ediyorum. Alışkanlıkların nasıl doğduğunu, birisini reddederken veya ona direnç gösterirken nasıl diğerinin ortaya çıktığını izlememiz gerekiyor. Önemli olan alışkanlıkların tümüyle bilincinde olmak; işte o zaman artık alışkanlık oluşmadığını göreceksiniz. Alışkanlığa direnç göstermek, onunla boğuşmak, onu reddetmek onu yalnızca yaşatır. Belirli bir alışkanlıkla savaşırsanız onu güçlendirirsiniz, bu da ayrı bir alışkanlık haline gelir. Ama alışkanlığa direnmeden basit bir şekilde onun yapısının farkında olursanız ondan kurtulduğunuzu görürsünüz ve bu özgürlükte yeni bir şey oluşur.

    Yalnızca durgun ve uyuşuk bir zihin alışkanlık yaratır ve ona yapışır. Her an dikkatli olan bir zihin, ne söylediğine, ellerinin, düşüncelerinin, hislerinin devinimine dikkat eden bir zihin, alışkanlıkların artık oluşmadığını keşfeder. Bunu anlamak çok önemlidir, çünkü zihin bir alışkanlıktan vazgeçerken bu süreç içinde bir diğerine geçiyorsa hiçbir zaman özgür olamaz ve yalnızca özgür bir zihin kendi ötesinde bir şeyleri algılayabilir.

    Krishnamurti (Yaşam Kitabi - Alışkanlıklar)

    YanıtlaSil

Yorum yapmak ve siteye üye olmak isteyenler, Gmail hesabı ile siteye üye olabilir, Sitede yorum bölümünde, “yorumlama biçimi” yazan butondan “Google hesabı” yazanı seçerek yorumunuzu yazabilirsiniz.

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.