Küçük bir dağ köyünde anne babası ve iki çocuğu mutlu bir şekilde yaşarlarmış. Günün birinde anneleri aniden rahatsızlanıp ölünce her şey alt üst olur. Bir süre sonra çocuklarına tek başına bakamayacağını düşünen baba evlenmeye karar verir.
Üvey anneleri kısırdır, çocuğu olmadığı için çocukları da hiç sevmez, düşmanca davranır. Fırsatını buldukça da eziyet edermiş. Çocukları gece gündüz çalıştırıp, döver. Kimseye anlatmamaları için de tehdit edermiş, Babaları ise çocukların üvey anneleriyle ilgili söylediklerine inanmazmış.
Babalarının yine evde olmadığı bir gün, üvey anneleri iki kardeşi dağa kenger toplamaya göndermiş. Topladıkları Kengerlerle köye dönmek üzereyken Abla, kardeşinin sırtında taşıdığı torbanın dolup dolmadığını anlamak için torbayı yere indirip bakmış ki ne görsün, torba bomboş.
Üvey anneleri kısırdır, çocuğu olmadığı için çocukları da hiç sevmez, düşmanca davranır. Fırsatını buldukça da eziyet edermiş. Çocukları gece gündüz çalıştırıp, döver. Kimseye anlatmamaları için de tehdit edermiş, Babaları ise çocukların üvey anneleriyle ilgili söylediklerine inanmazmış.
Babalarının yine evde olmadığı bir gün, üvey anneleri iki kardeşi dağa kenger toplamaya göndermiş. Topladıkları Kengerlerle köye dönmek üzereyken Abla, kardeşinin sırtında taşıdığı torbanın dolup dolmadığını anlamak için torbayı yere indirip bakmış ki ne görsün, torba bomboş.
Abla, “Sabahtan beri topladığımız kengerleri gizli gizli yedin değil mi?” Biz şimdi eve nasıl döneriz, üvey annemiz bizi öldürür. ' diyerek kardeşinden şüphelenip bağırıp çağırmış.
Kardeşi ise 'Hayır abla, bana yemem için verdiğin tek bir kengerin dışında yemin ederim ki yemedim.' demiş.
Ancak ablasını bir türlü inandıramamış. “Abla eğer hala bana inanmıyorsan istersen karnımı aç da bak.” demiş.
Ablası almış bıçağı kardeşinin karnını yarmış bakmış ki kendisinin verdiği tek kengerin dışında midesi bomboş, meğerse kengerleri o yememiş. Kardeşi yalan söylememiş. Kardeşinin açılan karnını dikmeye çalışmışsa da kardeşi oracıkta ölmüş.
Ne yapacağını bilmez bir halde kenger torbasının başına koşmuş bakmış ki ne görsün, torbanın dibi delik. O an üvey annelerinin kendilerine oyun oynadığını anlamış ama iş işten geçmiştir. Kardeşini pınarın suyunda gözyaşları arasında yıkayıp gömmüş. Kardeşinin mezarını kaybetmemek için başına da bir fidan dikmiş.
Eve döndüğünde kardeşini soran babasına. 'O biraz yoruldu oduncularla gelecek' demiş. Zaman geçtikçe hem babası hem de kendisi iyice tedirgin olmuşlar. Babasının her sorduğunda başka bahaneler uydurarak kendini kurtarmaya çalışsa da kardeşi bir türlü geri dönmemiş. Hata yapıp kardeşinin ölümüne sebep olan abla, bu acı ve vicdan azabıyla Allah'a yalvarıp, dua etmeye başlamış.
“Allah’ım, beni Pepuk Kuşu yap ki, dağlarda kardeşimin yasını tutup bağırayım. Dünya durana kadar da içimdeki acımla kavrulayım.”
Dileği kabul olur, Pepuk Kuşuna dönüşür, hemen kardeşinin mezarına uçar. Ektiği fidanın dallarına konar ve feryat etmeye başlar. Kendisini bu şekilde cezalandırır. O gün bugündür dağdan dağa gezinerek herkese kardeşini öldürdüğünü ihbar eder. Her bahar mevsimi kengerin yerden bitmesi ile beraber Pepuk kuşunun acıklı feryadı da başlar.
Dağ eteklerinde karların erimesiyle yetişen en önemli bitkilerden biri de Kengerdir. Soyulup yenilir, yemeği yapılır, sakızı toplanır. Kenger sakızıyla da meşhur bir bitkidir, üzerine türküler yakılmış, şiirler yazılmıştır. Kengeri, önemli yapan ise acıklı efsanesidir. Kengerin bittiği her yerde Pepuk Kuşu Efsanesi bilinir. Efsaneyi anlatanlar Pepuk Kuşunun çıkardığı her sese acıklı bir ifade ve anlam yüklemiştir. Efsane, anlatıldığı yöreye göre farklılık gösterse de, konu benzerdir. Kimi yerde erkek kardeşin acısı anlatılır kimi yerde kız kardeşin acısı...
30 Temmuz 2012
Muzaffer Aytekin
Mirhani
Kardeşi ise 'Hayır abla, bana yemem için verdiğin tek bir kengerin dışında yemin ederim ki yemedim.' demiş.
Ancak ablasını bir türlü inandıramamış. “Abla eğer hala bana inanmıyorsan istersen karnımı aç da bak.” demiş.
Ablası almış bıçağı kardeşinin karnını yarmış bakmış ki kendisinin verdiği tek kengerin dışında midesi bomboş, meğerse kengerleri o yememiş. Kardeşi yalan söylememiş. Kardeşinin açılan karnını dikmeye çalışmışsa da kardeşi oracıkta ölmüş.
Ne yapacağını bilmez bir halde kenger torbasının başına koşmuş bakmış ki ne görsün, torbanın dibi delik. O an üvey annelerinin kendilerine oyun oynadığını anlamış ama iş işten geçmiştir. Kardeşini pınarın suyunda gözyaşları arasında yıkayıp gömmüş. Kardeşinin mezarını kaybetmemek için başına da bir fidan dikmiş.
Eve döndüğünde kardeşini soran babasına. 'O biraz yoruldu oduncularla gelecek' demiş. Zaman geçtikçe hem babası hem de kendisi iyice tedirgin olmuşlar. Babasının her sorduğunda başka bahaneler uydurarak kendini kurtarmaya çalışsa da kardeşi bir türlü geri dönmemiş. Hata yapıp kardeşinin ölümüne sebep olan abla, bu acı ve vicdan azabıyla Allah'a yalvarıp, dua etmeye başlamış.
“Allah’ım, beni Pepuk Kuşu yap ki, dağlarda kardeşimin yasını tutup bağırayım. Dünya durana kadar da içimdeki acımla kavrulayım.”
Dileği kabul olur, Pepuk Kuşuna dönüşür, hemen kardeşinin mezarına uçar. Ektiği fidanın dallarına konar ve feryat etmeye başlar. Kendisini bu şekilde cezalandırır. O gün bugündür dağdan dağa gezinerek herkese kardeşini öldürdüğünü ihbar eder. Her bahar mevsimi kengerin yerden bitmesi ile beraber Pepuk kuşunun acıklı feryadı da başlar.
Dağ eteklerinde karların erimesiyle yetişen en önemli bitkilerden biri de Kengerdir. Soyulup yenilir, yemeği yapılır, sakızı toplanır. Kenger sakızıyla da meşhur bir bitkidir, üzerine türküler yakılmış, şiirler yazılmıştır. Kengeri, önemli yapan ise acıklı efsanesidir. Kengerin bittiği her yerde Pepuk Kuşu Efsanesi bilinir. Efsaneyi anlatanlar Pepuk Kuşunun çıkardığı her sese acıklı bir ifade ve anlam yüklemiştir. Efsane, anlatıldığı yöreye göre farklılık gösterse de, konu benzerdir. Kimi yerde erkek kardeşin acısı anlatılır kimi yerde kız kardeşin acısı...
30 Temmuz 2012
Muzaffer Aytekin
Mirhani
Ben Bir Pepuk Kuşuyum
YanıtlaSilBen bir pepuk kuşuyum dalında yaralı duran
dağların yamaçlarında kenger
nazlı bir kızın gözlerinde iki yetimlik ah!
içinin kızıllığınca gül ve yangın
her bahar lavlara
korlara
ateşlere düşer yüreğim
bir söğüt dalının
efil efil titreşen yaprağıdır yüreğimdeki
açarım yarasını bakarım canyerimin ağlayamam
acının ve sevginin kesiştiği yerde
iki çığlık arasında kaldım ah
acılı rüzgarlara bıraktım kanatlarımı
istedimki kuş olayım
kanatlarımın altında saklayayım
alıp gideyim başımı dağ dağ
göklere yazayım hasretimi
istedimki ağaç olayım
üzerinde yeşereyim
gölge edeyim her yaz
her güz dökülsün yapraklarım
serileyim üzerine ah! edeyim
istedimki yağmur olayım
yüreklere yağayım her bahar
sel olayım dere tepe
katayım önüme tüm acıları
denizlere, okyanuslara götüreyim
istedimki ıstırabın sunaklarında
karalanmış rengi olayım yaşamın
sonsuzluğun kurgusunda cezalanmış acı
binlerce yıllık geçmişimle
her bahar beni anlatsın analar çocuklarına,
babalar beni anlatsın
istedimki yürekteki her çiçeği
gözyaşlarıyla besleyeyim
kuruyup gitmesin diye
istedimki dağlara sesleneyim yazgımı
özlemlere söylenen türkülere sesleneyim
gelip geçenler okusun diye gözlerimdeki şiiri
istedimki dağlara yazayım hasretimi
ovalara, denizlere, gökteki yıldızlara
yağmur olayım gökkuşağını hediye edeyim
parça parça olayım her fırtınada
mutluluk ağacında hüzün çiçeği olayım
her yıl çoğaltayım acılarımı
Nuri Can
Farklı olma hakkımızı yitirdiğimizde,
YanıtlaSilözgür olma imtiyazımızı kaybederiz.
Charles Evans Hughes
Burada meşhurdur toprağın kanaması
YanıtlaSilbire yüz kanar da kimse aldırmaz
Gelincik kınasına karışır birazı...
Ahmet Günbaş